Prof.Dr.Mustafa VAR ile Millet Bahçeleri Üzerine Röportaj – YeniŞafak

Bahçeler şehirlere kimlik kazandıracak

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı’nın millet bahçesi olacağını açıklamasıyla birlikte toplumda da bu bahçelerle ilgili bir merak uyandı. Bahçelerin içerisinde her yörenin kendine ait bitki türünün kullanılması gerektiğini belirten Peyzaj Mimarı Prof. Dr. Mustafa Var, “Son yıllarda toplu konutlar inşa edilerek tüm kentler birbirine benzedi ve kentlerin kimliği yok oldu. Millet bahçelerinde her yörenin kendi bitkisini kullanarak bu kimliği kentlere yeniden kazandırabiliriz” diyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3. havalimanın hizmete açılmasıyla birlikte Atatürk Havalimanı’nın bulunduğu alanın millet bahçesi olacağı müjdesini geçtiğimiz haftalarda vermişti. Bursa, Eskişehir, Trabzon, Gaziantep, Konya, Samsun ve Ordu’daki eski statların da millet bahçesi olacağını belirten Erdoğan, diğer illerde de benzer projelerin gerçekleşeceğini söyledi. Biz de bu konuyu Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümünden Prof. Dr. Mustafa Var ile konuştuk. Bu zamana dek 30 ülkede 80 botanik bahçesi ve diğer kent parklar üzerinde araştırmalar yapan Var, millet bahçelerinde her ilin kendi yöresine ait doğal  bitkilerin kullanılması gerektiğine dikkat çekerek projenin kentlere çok büyük katkısı olacağından bahsediyor. İyi bir planlamayla bu bahçelerin yapılması gerektiğini ifade eden peyzaj mimarı Var, bu parkların eski mesire alanlarımızdaki gibi doğayı örnek alan İslam bahçe kültürü ve Osmanlı’daki örneklerine bağlı kalınması önerisinde bulunuyor.

* Millet bahçelerinin kentlere ne gibi katkısı olacak?

Bu yeşil alanlar çok geniş işlevlere sahip. Bunlardan biri yeşil alanların oksijen üretimine katkısı nedeniyle bölgenin oksijen değerlerine olumlu katkıları olacak. Atatürk Havalimanı, 11 bin 700 dönümlük bir alan. Bu haliyle burası dünyanın 3.büyük bahçesi haline gelecek. Bir ağacın yılda yaklaşık 10 kişinin oksijen ihtiyacını karşıladığını düşünürsek bu kadar büyük bir alanın İstanbul’a önemli katkıları olacak. Bu tip alanlar hava kirliliğinin önlenmesinde büyük rol oynayacak. Son günlerde seller ve erozyonların sıkça yaşandığını görüyoruz. Bu tip alanlar aynı zamanda suyu drenajına katkı sağlayarak olası felaketlerin yaşanmasını da önleyecek. Bu kadar geniş bir alan atmosferdeki karbonu tutarak sera gazı etkisini de en düşük seviyelere getirecek. Biyoçeşitliliğin korunması adına da bu tür alanların önemli olduğunu düşünüyorum.

DEPREMDE TOPLANMA ALANI OLACAK

* Bu bahçeler İstanbul’daki biyoçeşitliliği de arttırırır değil mi?

Evet… İstanbul’u diğer ülkelerle karşılaştırırsak bitki taksonu çeşitliliği bakımından çok yüksek seviyelerde olduğunu görüyoruz. Kişi başına düşen yeşil alan miktarına baktığımız zamansa diğer ülkelere oranla yetersiz bir durumdayız. Ama mevcut yeşil alanların içeriğine baktığımız zaman yüzölçümü çok az olmasına ragmen İstanbul’un Polonya ile aynı seviyede olduğunu görüyoruz. İngiltere’de bin 850 tane bitki çeşitliliği varken İstanbul’da bu oran 2 bin 500. Yüzölçümleri ile karşılaştırıldığında zenginliğimiz ortada. Ayrıca bu bahçenin yakınlarındaki kentsel alanlarda sıcaklığında yazın 2-3 derecelik serinletme ya da kışın arttırma gibi olumlu katkıları olacak.

* Ekolojik faydalarının dışından başka ne gibi etkileri olur?

Bu bahçelerin ekonomik faydası da çok olacak. O bölgede mülk değerleri arttı. Turizm değeri anlamında da büyük katkılar yaşanacak. Şu an bir milyon turistin çekeceği söyleniyor. Bu tür ülkelerdeki büyük parklar turistlerin oldukça ilgisini çekiyor. Bu da istihdam imkanı sağlayacak. Bu tip alanların kişiler üzerinde ruhi anlamda rahatlatıcı etkisi olduğundan toplumda suç oranlarının azalmasına bile neden olacak. Bireyler sosyalleşecek. Kamu sağlığı üzerinde büyük bir gelişme sağlayacak. Bir de Türkiye deprem bölgesinde yer alan bir ülke. Atatürk Havalimanı’nın bulunduğu kısım ise deprem risklerinin olduğu bölgede. Istanbulun farkı üç bölgesinde bu tip bahçelerin yapılması ile özellikle deprem anında ve depremden sonra toplanma alanları olarak kullanılabilecek. Çünkü 99 depreminde bu sıkıntıyı yaşamıştık.

YÖRESELLİK SADECE KONUTLA OLMAZ

* Bu bahçelerin içerisinde neler olmalı?

Bu tür bahçeler açık ve yeşil alanlardan oluşur. Yurt dışındaki benzer örneklerde bu bahçelerde geniş bir su yüzeyi olur. Bunların çevresinde ise oturma ve dinlenme alanları yer alır. Atatürk Havalimanı’nı ele alacak olursak burası çok geniş bir alan. Burada mutlaka açık alanlar yani su yüzeyleri olacak diye düşünüyorum. Diğer kısımlar da bitkisel ve yapısal alanlar olacak ama bahçelerin büyük bir bölümü yeşil alanlardan oluşmalı. Bu bahçeleri aynı zamanda bir eğitim aracı olarak kullanmalıyız. Bu alanları sadece gezilecek, görülecek ve bisiklete binilecek bir yer olarak görmemeliyiz. Burada İstanbul florasını yansıtmalıyız. Bir de böyle bir bahçe elimize geçti diye oraya her türlü fonksiyonu yüklememeliyiz.

* Bahçelerin dizaynında ve tasarımında nelere dikkat edilmeli sizce?

Burada dikkat edeceğimiz en önemli şey bu bahçeleri hangi ilde yapıyorsak o ilin bitkilerini kullanmaya özen göstermemiz gerekiyor. Çünkü her ülkenin ve her ilin kendine özgü bir kimliği vardır. Ancak son zamanlarda bu kimliğin gittikçe yozlaştığını ve yok olmaya başladığını görüyoruz. Bu bahçelerin yapıldığı illerde de kent kimliğine bağlı kalmalıyız. Özellikle son yıllarda toplu konutlar inşa edilerek kentlerde yenilenme ve dönüşümler  sağlandı fakat konutların hepsi birbirine benzedi. Bu yanlışlık belli bir zaman sonra anlaşıldı. TOKİ Genel Başkanı Ergün Turan “Biz yöresel mimariye önem vereceğiz” dedi. Bu çok anlamlı ve güzel  bir karar. İlk olarak Ürgüp’te ardından da Ayder’de bu projeyi hayata geçirecekler. Ancak kentin kimliği sadece binalarla ortaya çıkmıyor. Sosyo-kültürel yapı ve bitkisel doku bu kimliğin oluşmasında çok etkilidir. Örneğin bir kentte yöresel mimariye uygun konutlar yapıp o yöreye ait olmayan bitkileri kullandığınız zaman yaptığımız şey 1 tekeri olmayan 3 tekerlekli bir arabaya benzer. Yani eksik olur. Bunu mimaride anladılar ve ümit ediyorum sadece mimaride değil çevre düzenlemesi ve peyzajda da yöresel türlere ağırlık verilir.

* Millet bahçelerinde Osmanlı ve İslam bahçe kültürünü kaynak olarak alabiliriz değil mi?

Evet… Örneğin Osmanlı döneminde su kenarlarındaki mesire alanlarındaki bahçelerin genel bir özelliği vardı. Doğayla özdeşleşmiş ve onları yansıtan bahçelerdi bunlar. Bizim asıl stilimiz bu. Osmanlı son zamanları ve cumhuriyetin ilk yıllarına kadar bazı formel bahçeleri de bünyesine kattı. Ama bizim stilimiz bu değil. Bahçe tasarımlarımızı kendi doğal değerlerimizi baz alarak yapmalıyız. Eski Osmanlı dönemindeki geniş çim alanlarıbüyük çaplı geleneksel bitkilerimiz ve çiçeklerimiz ile  bitkilendirme anlayışını örnek almalıyız.

TOP AKASYA MİLLİ BİTKİMİZ OLDU

* İslam bahçelerinin karakteristik özellikleri neler? Millet bahçelerinde bunun yansımalarını nasıl görebiliriz?

Osmanlı bahçeleri İslam’ın etkisiyle oluşmuş bahçelerdir. Sadece Osmanlı’da değil bütün ülkelerin bahçe sanatında din etkisini göstermiştir. İslam bahçelerinin ve bizim bahçelerimizin ortak özelliği ise Kur’n’ı Kerim’de geçen bir bahçe anlayışıdır. Burada cennet anlayışı hakimdir. İçinde nehirlerin aktığı, gölgesinde insanların oturduğu, çiçeklerin çok olduğu bir tasvirle anlatılır bu bahçeler. Bizim bahçelerimizde mutlaka su vardır. Ama su musikiler ile şırıldar.gürül gürül akmaz. İslam bahçeleri renklidir ve tabiatın bir parçasıdır. Örneğin Uzak Doğu’daki bahçeler, bizim bahçelerimiz gibi değildir. Onların sadece çevresinde gezilir seyredilir. Bizim bahçelerimiz hem estetik hem de işlevseldir. Millet bahçeleri de kendi kültürümüze uygun bir tasarıma sahip olmakla birlikte aynı zamanda işlevsel olmalıdır.

* Bu bahçelerde kullanılacak bitkilerin önemli olduğundan bahsediyorsunuz. Bu konuda nasıl bir yol izlenmeli?

Son 30 yılda fidan sektörü oldukça ilerledi. Biz fidanları hem ithal ediyoruz hem de kendimiz üretiyoruz. Ancak burada yaptığımız bir hata var. Bu hata, piyasada bulunan, ucuz olan, bakımı az olan ya da moda olan bitkileri kullanmamız. Bir bakıyorsunuz Adana’da da Trabzon’da da aynı bitkileri kullanmışız. Örneğin top akasya denen bir bitki var. 10 senedir her kentin giriş ve çıkışında bu bitkiye rastlarsınız. Bu resmen milli bitkimiz oldu. Ama Türkiye’nin doğal bitkisi bu değil. Bundan kurtulmamız gerekiyor. Örneğin, boğazın simgesi erguvanlar, selviler ve fıstık çamlarıdır. Boğazda yapılacak bir düzenleme ile diğer bitkilerin yerine yine bu bitkiler dikilmelidir. Şu an botanikçilerin çoğu serzenişte bulunuyor. Kentlerimizin çoğunda yabancı uyruklu bitkilerin olduğunu ve bunun da kirliliği yarattığından yakınıyorlar.

* Millet bahçelerinin yapımı ve halkın hizmetine sunumu ne kadarlık bir süreyi kapsar?

Düşünülen alanların hemen hemen hepsinde mimari bir alan var. Dolayısıyla öncelikle bu yapıların yok edilmesi gerekiyor. Bu alanların projelendirilmesi ve ihale aşaması en erken 7 aydan önce olmaz diye düşünüyorum. Bu bahçelerin hayata geçmesi bir – iki yıl kadar sürebilir.

* Siz de bugüne dek pek çok bahçe gezerek araştırmalar yaptınız. Oralarda neler gözlemlediniz?

Bu bahçelerin bazıları kentlerin hemen yakınında ya da ormanlık alanlarda yer alıyor.Bazı ülkeler kent yakınlarındaki ormanlık alanları da kent yeşiline katarak kişi başına düşen yeşil alanlarını arttırıyorlar.biz de örneğin, Belgrad Ormanı bir kent parkı olarak sayabiliriz. 30’a yakın ülkede 80 küsür botanik bahçesi ve ünlü kent parklarını gezdim. Dünyadaki en büyük bahçe Rusya’daki Bitsevsky Parkı. Bunu ABD’deki Griffith Park takip ediyor. Bitkiler ve botanik bahçelerle ilgili çalışmalarıma devam ediyorum. Bahçe sayısını 100’e tamamladığımda bir de kitap çıkarmayı planlıyorum.

* Bu bahçeler içerisinde Türk kültürüne en uygun olan bahçe hangisi idi?

İngilizlerin kırsal alandaki bahçeleri bizim eski Osmanlı bahçelerine çok benziyor. Tarihte iki kültür arasında böyle bir etkileşim söz konusu olmuş olabilir. Endonezya’daki bahçeler de bu tip bahçelere benziyor. Fakat bitki örtüsü tamamen değişik. Dolayısıyla oradan bir esinlenemeyiz. Biz kopyayı kendi kaynaklarımızdan kendi gravürlerimizden almalıyız.

Expo’daki hataya düşmeyelim

* Bahçelerin inşa edilecek alanlarını nasıl buldunuz? Buralar gerçekten yeşilin az olduğu yerler mi?

Evet… İlçelerdeki yeşil alan miktarlarına baktığımız zaman Avcılar’da kişi başına 1.1, Bakırköy’de 10, Bahçelievler’de 3.8, Güngören’de 1, Bağcılar’da 0.7 metrekare olarak karşımıza çıkıyor. Yani ortalama olarak şu anda bahçenin yapılacağı yer bu bölgenin yeşil alanını ciddi anlamda arttıracak. Aynı durum Pendik ve Kartal için de geçerli. Şu an ülkemize genel olarak bakacak olursak en yeşil yerler Rize ve çevresi olarak karşımıza çıkıyor. Fakat burada da tarımsal yeşillik var. Yani çayın ve fındığın yeşilini görüyoruz. Kentsel aktif yeşiller az kullanamadığımız bu yeşiller rekreasyonel anlamda bize fayda sağlamıyor. Dolayısıyla kentlerimizin hepsinde böyle bir sıkıntı var. İnşallah millet bahçeleri bir moda olur ve diğer kentlerimiz de yapılır.

* Bu bahçelerin yapımında kimler görev almalı?

Peyzaj mimarları yönetiminde, jeologlar, ekologlar, biyologlar, iç mimarlar, inşaat mühendisleri… Kısaca bu işi en iyi şekilde yerine getirecek kimseler burada görev almalı. Antalya EXPO’da fuar sonrasına ait yönetim planlaması açısından  yanlış yapıldı. Burayı planlayanlar hata yaptı. Aynı hatalara yeniden düşmeyelim.

Haberin Devamı İçin Tıklayınız